12 Ağustos 2017 Cumartesi

Kiki'nin Kurye Servisi&Miyazaki&Origamiler

           Yaz tatilinin yarısından fazlasını geride bıraktık. Okul zamanı yapamadığım şeylere vakit ayırarak, zamanımı dolu dolu geçirmeye çalışıyorum. İngilizce parçalar okumak, uzun yürüyüşler yapmak, origami yapmak,  animeler izlemek yaptığım şeylerden bir kaç tanesi...

         Daha önce Hayao Miyazaki'nin Yürüyen Şato, Komşum Totoro animelerini izlemiştim. Üçüncü izlediğim eseri Kiki's Delivery Service (Kiki'nin Kurye Servisi) oldu. Miyazaki'nin her izlediğim eserinde huzur doluyorum. Bu animeleri küçük-büyük demeden herkes izlemeli bence. Çocuk yaşta izlemek daha da iyi olabilir. Doğa manzaralarını-renkleri  kullanımı, eşlik eden müziğin ruhu okşayıcılığı, karakterlerin orjinalliği, verdiği güzel mesajlar her bir eserinde bir başka temaya bürünmüş, ama hepsinde var.

       Kiki'nin Kurye Servisi, 13 yaşında küçük bir cadı olan Kiki'nin, kedisi Jiji ile birlikte bir dolunay gecesinde Cadılık deneyimlerini arttırmak için evden ayrılması ve bu süreçte kendine yeni bir şehir araması ve bulduğu şehirde yaşadığı maceraları anlatıyor. Kiki, yerleştiği okyanus kıyısındaki şehirde bir pastane sahibinin yanında kalıyor. Uçan süpürgesi ile kurye hizmeti vermeye başlıyor. Şehre ilk geldiği günden beri Tombo isimli çocukla da güzel bir dostlukları oluyor. Hatta filmin sonunda Tombo'nun hayatını kurtarıyor. Bir ara Kiki cadılık deneyimlerini kaybettiğini fark edip, yeteneklerine yoğunlaşarak tekrar cadılık becerilerine ulaşmaya çalışır. Kendimize bu animeden yardımseverlik, mücadele, çözüm odaklı olmak, sorumluluk gibi bir çok mesaj alabiliriz. Hiç bir mesaj almak istemiyorsak keyif almak için de izlememiz için muhteşem bir eser...İzlemediyseniz mutlaka izleyin derim.

           Bu arada, 3 Dakikada Hayao Miyazaki Filmleri ile ilgili güzel bir yazı ve video hazırlamışlar. Bunu da okuyup izleyin derim. 
http://www.filmloverss.com/3-dakikada-hayao-miyazaki-filmleri/


       Bu animeyi izlediğimin ertesi günü ise karakterleri Kiki, Jiji ve uçan süpürgeyi katlamaya çalıştım. Dilerim hoşunuza gider...







7 Ağustos 2017 Pazartesi

6 Ağustos ve Kağıttan Turnalarım

             Dün, Hiroşima Barış Parkı'nda yapılan etkinliklere katılıp oradaki Barış Müzesi'ni gezmeyi çok isterdim. Bir gün yapacağımı ümit ediyorum. Hiroşima'da 6 Ağustos'taki etkinlikler sırasında çekilmiş bu fotoğraflar gerçekten büyüleyici. Resimlerde atom bombasından ölenlerin ruhu için gece nehre bırakılan ışıklı fenerleri görmekteyiz.

          
          

                                       




  
          














          Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılmasının üzerinden 72 yıl geçti. Atom bombasının doğrudan ve dolaylı etkisiyle 150 bine yakın insan yaşamını kaybetmişti. Şehrin eski ve yeni halinin yer aldığı aşağıdaki resimden bombanın etkisini tahmin edebilirsiniz.

                

            Bombadan etkilenenlerden biri de Sadako Sasaki idi. Atom bombası atıldığı sırada iki yaşındaydı ve yayılan radyasyonun etkisiyle lösemi hastalığına yakalandı. Bir Japon efsanesine göre kağıttan 1000 turna kuşu katlayan kişinin dileği gerçekleşirmiş. Arkadaşları Sadako'nun iyileşmesi için turna kuşları katladılar. Ne yazık ki 644. kuşta Sadako yaşama gözlerini yumdu. Aşağıda Sadako'nun resmi ve onun için özel katladığım turnayı görmektesiniz.





             Savaş yakın veya uzak hala bir yerlerde en korkunç ve yıkıcı halini gösteriyor bizlere. Suriye'ye yakın yaşadığımız topraklarda uzaktan gelen patlama seslerini duymak bile ürkütücü. Hepimiz savaşların bitmesi için çabalamalıyız. Her 6 Ağustos'ta yaptığım gibi bu 6 Ağustos'ta da evde kendi çapımda bir kompozisyon oluşturmaya çalıştım.

           Bu kompozisyon için yaklaşık ara ara çalıştığım 15 günümü harcadım. Çalışmaların büyük bir emek ve sabrın ürünü olduğunu söyleyebilirim. Özellikle güllü turnaların her birine yaklaşık 20-30 dakika harcadım. Turna mandalaların her biri 7li ve 8li parçalardan oluştuğu için oldukça zamanımı aldı. Aşağıda hazırlık aşaması fotoğraflarını görebilirsiniz.









           Kompozisyonu oluştururken bizim kültürümüzde barışın simgesi zeytin dalı ile Japon kültüründe barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi turna kuşlarının bir sentezini oluşturmaya çalıştım ve  resimdekiler ortaya çıktı.



















          Katladığım turna kuşları Sadako Sasaki ve savaşlarda yaşamını kaybetmiş tüm dünya çocukları için...Çocukların barış dolu bir dünyada yaşaması dileğiyle...

           Bu yıl farklı olarak, yaşamından ilham aldığım kişiler için de birer turna katladım. Kısaca onlara değinmek istiyorum. İlk turna ailemden biri olan büyükbabam için...İşimi tutkuyla yapmayı, çalışmayı sevmeyi, planlı olmayı, derslerde durmadan uzunca notlar tutmayı, doğaya olan merakımı, paylaşımcı olmayı, sabah erken kalkmayı, öğlen kısa süreli uyuklamayı, alçak gönüllü olmayı ve yeni bilgiler edinmek için sürekli çabalamayı onu modelleyerek öğrendiğimi hissediyorum. Onu saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.



 


            Diğer bir turna kuşu ise geçen yıl doktorada aldığım bilim felsefesi dersinde izlediğimiz Agora belgeselinin baş kahramanı İskenderiyeli Hypatia için... Hypetia bir düşünce ve aydınlanma savaşçısıydı. 45 yıllık ömrünü, kendini bilime adamıştır.  Ardında bıraktığı ilklerle birlikte tarihin en güçlü kadınlarından birisidir. Yaşadığı dönemde ilgilenen kişilere felsefe, matematik, gökbilim dersleri vermiştir. Bilim ve felsefe ile ilgilendiği için ve kökten dinci Hristiyanlığa karşı olduğu için paganlar tarafından vahşice öldürülmüştür. Hypatia’nın ölümü dünyanın bin yıl cehalet ve batıl inançlar bulutlarıyla kaplandığı Karanlık Çağların başlangıcını işaret etmiştir. Ölümünden sonra, çalıştığı İskenderiye Kütüphane'si de yıkılmış ve kitaplar yakılmıştır.


“Düşünme hakkınızı saklı tutun, yanlış düşünmek bile hiç düşünmemekten iyidir.” Hypatia



      Sonraki turna kuşunu Polonyalı kimyager ve fizikçi olan Marie Curie için katladım.  Marie, 1903'te Nobel Fizik Ödülü'ne ve 1911'de Nobel Kimya ödülüne layık görülerek iki dalda Nobel ödülü kazanan ilk kişi olmuştur. Başarılarına karşın, zaman zaman kişisel saldırılara maruz uğramıştır. Mesela tüm üyeleri erkeklerden oluşan Fransız Bilim Akademisi'ne üyeliği reddedilmiştir. 1934 yılında lösemiden öldüğünde  hastalığının nedeni, bilimsel çalışmaları sırasında aşırı derecede radyasyona maruz kalmasına bağlanmıştır. Bu sebeple "bilim için ölen kadın" olarak bilinen Curie'nin adı radyoaktivite bilimine verilmiştir.




"İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun." Marie Curie

        Bir diğer turna kuşum yakın zamanlarda kaybettiğimiz İranlı matematikçi Maryam Mirzakhani için...İran gibi kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmadığı ve bazı meslekleri seçmelerinin bile yasak olduğu bir ülkede yetişmesinin ardından büyük başarılar elde etmesi çok etkileyici....Kendisi Matematiğin Nobel’i sayılan Fields madalyasını 2014 yılında kazanan ilk kadın olarak tarihe geçmiştir.


       Şimdiki turna kuşum resimdeki güler yüzlü bey Halid Esad'a...Suriye'nin Tedmur kentinde Müze ve Tarihi Eser eski müdürü Araştırmacı Profesör Halid Esad, Dünya'nın sayılı tarihçilerindendir.  Yaşamını Suriye'de değerleri eserlerle dolu  Palmira kentindeki çalışmalara adamıştır. Suriye'deki savaş sırasında güvenli olmadığı için defalarca Palmira'yı terk etmesi istenmiştir. Ama o asla bu uyarıları dikkate almamıştır. Ne yazık ki İŞİD tarafından çok kötü bir şekilde öldürülmüştür. O, aydınlık aklıyla hayatını, insan emeğini tarih boyunca vatan topraklarında ürettiği değerleri açığa çıkarmak için vakfetmiştir. Onun ve çalışmalarının basit olmadığını anlamak için, ölümüyle tüm İtalyan müzelerinin bayraklarını yarıya indirdiklerini belirtmekle yetineceğim.  Savaşın yok ettiği büyük değer Halid Esad'ı sonsuz saygı ve değer ile anıyorum...



       Katladığım bu yeşil turna kuşu ise Ayşen Çevik'e...Ayşen Çevik'i bu sene başvurduğum Japonya Hayali Seyahat Bursu sayesinde tanıdım. Yaşadığı yıllara çokça çalışma sığdırmış, çokça projeler yapmış, yaşamının hasta olarak geçirdiği son zamanlarında bile engelliler, gençler kısaca diğer insanlar için bir şeyler üretmiş. Ayşen'in sosyal medya sayfasını incelediğimde onun insanlar üzerinde bıraktığı izlerin derinliğinden çok etkilendim.  Belki de Dünya'da barışı sağlamamızın yolu budur. Yardımseverlik, İyilik ve kendimizden çok başkalarını düşünmek yeri geldikçe. Ayşen'i sevgi ile anıyorum...


         Son üç küçük origami turna kuşum ise origami ustaları AkiraYoshizawa, Eric Joisel ve Saburo Kase'ye gelsin. Origami çalımalarımda bana ilham veren ustaları sevgiyle anıyorum.

       Akira Yoshizawa, Japonyalıdır. Origaminin babasıdır. Origami de kullanılan diyagram dilinin mucididir.


"Ben origamide dünya barışının gizli olduğuna inanıyorum, çünkü ellerimizle katladığımızda ellerimiz yok etmeyi düşünmüyor." Akira Yoshizawa


        Eric Joisel Fransalı origami sanatçısıdır. Yaşamında işini kaybetmiş iflas etmiş ve bir sürü olumsuzluklar yaşamıştır. Taşındığı küçük evinde origami çalışmalarına devam etmiştir. Çalışmalarının değeri öldükten sonra anlaşılmıştır. Eserlerinden bazıları Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir.



        Saburo Kase, Japon asıllı origami ustasıdır. Küçük yaşlarda yaşadığı göz rahatsızlığı nedeniyle çok az görmektedir. Yaşadığı son 30 yıl içinde 49 ülkeye seyahat edip insanlarla tanışmış, kağıt katlamış ve zor şartlarda yaşayan çocukların mutlu olmaları için elinden geleni yapmıştır.




         Bir sonraki 6 Ağustos Barış etkinliğime kadar barış, huzur, sevgi ve tüm güzel duygularla kalmamız dileğiyle.... 


29 Temmuz 2017 Cumartesi

4. Akyatan Yaban Hayatı Gözlem Kampı

             WWF Türkiye ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı DKMP 7. Bölge Müdürlüğü tarafından Adana Akyatan Yaban Hayatı Geliştirme Sahası'nda düzenlenen 4. Yaban Hayatı Gözlem Kampı'nda geçirdiğim dopdolu, keyifli ve bol deneyimli iki günle ilgili bir paylaşım yapmak istiyorum. Etkinlik, bu yıl 25-29 Temmuz tarihlerinde gerçekleşti.

             WWF Türkiye'yi 7 yıldır tanıyor ve çeşitli etkinliklerine katılıyorum. WWF'nin benim çevre duyarlılığımın ve doğa farkındalığımın artmasında çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla bunun öğrencilerime de yansımaları oldu. Bu etkilerin çoğu, vakıfta Kıyı Projeleri Sorumlusu olarak çalışan Ayşe Hanım'ın vesilesiyle gerçekleşti. Kendisi gerçekten doğaya ve eğitime gönül vermiş, düşünceli, sohbet etmesi keyifli, dopdolu bir insan. Ona ve yaptığı çalışmalara büyük saygı ve sevgi duyuyorum...Kendisinin beni yönlendirdiği ve desteklediği çalışmalarla yaşamımda fark yarattığını hissediyorum. Bu kampa gelirken de hem benim hem de öğrencilerimin ufkunu genişletecek çok hoş kitaplar getirmişti.




            4 yıldır bu kampta nesli tehlikede olan türlerle ilgili sınıf içinde düzenlenebilecek etkinlikler konusunda paylaşım yapıyorum.   Enerjisi ve farkındalık düzeyi yüksek 12-15 öğretmenle kampta bir araya geliyoruz. Çok hoş, paylaşım dolu sohbetlerimiz oluyor.

              Bu yıl kamp alanında farklı olarak bu turna resimleri karşıladı bizi. Turna kuşları Japon kültüründe derin anlamlara sahip olduğu için benim için de çok özel bir kuştur. Bu yıl kampı ziyaret eden bir gönüllünün çizdiği bu harika turna resimleri gözlerimi kamaştırdı.



            Çarşamba günü gerçekleşen sunumumda nesli tehlikede olan hayvanlarla ilgili "Nesli Tehlikede Olan Hayvan Dostlarımız Sınıfımızda" projemi paylaştım.  Sonrasında Dünya'da tehdit altında olan hayvanlarla ilgili bireysel bir etkinlik gerçekleştirdik. Bu etkinlik için origamiden tehdit altında olan türlerden örnekler katlamıştım.




                
            Hemen ardından Türkiye'de tehdit altında olan hayvanlarla ilgili bir grup etkinliği gerçekleştirdik. Bunun için büyük beyaz daire şeklindeki kağıtların ortasına birer hayvan resmi çizip etrafına düşündürücü sorular yazmıştım. Gelecek zamanlarda farklı etkinlikler tasarlamaya devam etmeyi düşünüyorum.




                 Öğleden sonra Can Hoca bize sürüngenler ve amfibiler hakkında bilgi verdi. Bu iki türün özelliklerini nasıl ayırt edebileceğimizi söyledi. Bu arada Türkiye'deki yılanların çoğunun zehirsiz olduğunu, yılanların zehirli olanlarını zehirsiz olanlardan nasıl ayırt edebileceğimizi anlattı. Bu arada kavanozdaki alkol içinde bekletilmiş caretta caretta, zehirli yılan ve zehirsiz yılanı model olarak kullandı. Yılanların zehrinin bir protein olduğunu ve bu zehirlerin aynı zamanda zehrin; panzehiri olduğunu duyduğumda çok şaşırdım.



           Ardından akşam üzeri Mehmet'in "Yılanlar" ile ilgili sunumunu dinlemek oldukça keyifliydi. Yılanlarla ilgili bilgilerin ardından yılanların dini ve mitolojik yönlerine doğru geçiş yapıldı. Tabi ki bu sırada Yılanların Şahı Şahmeran'a değinememek olmazdı. Her yıl sınıfta Sennur Sezer'in Şahmeran'ını okuruz öğrencilerimle. İnsanoğlunun doğaya ve doğadaki canlılara ihanetini anlatan, bende derin izler bırakan müthiş bir efsanedir Şahmeran...

             Akşamım karanlığında Mehmet'in ardından Cemre'yi dinlemeye devam ettik. Cemre permakültür ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Onun bu konudaki duyarlılığı, yaptığı proje ve bu konuda derin bilgiye sahip olması beni çok etkiledi. Hala üniversitede lisans düzeyinde okuyan bir öğrenci olarak bu kadar farkındalık ve bilgiye sahip olması bende hayranlık uyandırdı. İlerleyen zamanlarda permakültür ile ilgili de hem evimde hem okulumda uygulamalar yapmayı hedefliyorum. 


             Günü, gece bukalemun gözlemi ile sonlandırdık. Akşam ışık kirliliği olmadığı için yıldızların tüm ışıltısına tanıklık edebiliyorduk. Hatta yıldızların bu kadar parlak halini çok uzun zamandır görmediğimi itiraf etmeliyim. Ormanda çok fazla ilerlemeden okaliptüs ağacının üzerine kurulmuş, ağaca kamufle olsa da parlaklığıyla kendini fark ettiren bir bukalemun ile tanışmış olduk. Bir gün böyle dopdolu geçmişti.

           Ertesi gün saat  5.30'da güneş yeni doğarken yola çıktık. Rotamız sahilde 4,5 km gidiş ve 4,5 km kampa dönüş mesafesiydi. Çakalların ayak izleri neredeyse tüm sahil kenarını sarmıştı. Dalgaların kıyıya vurduğu kumun üzerinden  yürümek daha kolaydı ve buradan hayalet yengeçlerin adeta dans ettiğini keyifle izleyebiliyorduk. Rotamızda yol alırken kaplumbağa yuvalarında; kaplumbağaların yuvalarını nasıl oluşturduklarını, yuvaya geliş ve yuvadan dönüş izlerini gözlemledik.

            Gemilerden sahile atılan belkide 10larca kamyona sığmayacak kadar çok çöp gözümü ürküttü. Sağlam bir deniz yatağı ve yaklaşık 15 kg ağırlığında henüz parçalanmamış bir karpuz da sahile vuran nesneler arasındaydı. Belki de hepsinin bir kaybediliş hikayesi vardı. Can hoca, hayvanlar kolay yiyebilsin diye karpuzu parçaladı. Sahil yürüyüşü boyunca atıklara bakarken bir hayal kurdum...Ben, öğrencilerim ve bu ilçedeki tüm okullarda okuyan öğrenciler, öğretmenleri ile birlikte bu sahile gelip bir günde sahili tertemiz yapıyorlardı.

            Sahilde gidiş mesafemizin son durağı bir yeşil deniz kaplumbağası yuvasıydı. Yuvanın yerinin tespitinin ardından erken ve geç döllenmiş yumurtalar tespit edildi ve yumurtadan çıkmış yavrular ayrılarak bir kutuya koyuldu ve kampa doğru yeniden yol almaya başladık. Yavrular gece gece yarısı denize bırakılacaktı. Yumurtaların büyük bir kısmını da ne yazık ki çakallar yemişti... Biraz üzüldükten sonra çakalların da başka canlılarla beslenerek neslini devam ettirmek zorunda olduklarını düşünerek kendimi daha iyi hissetmeye çalıştım.





       Kampa dönüşümüzün ardından Cemre bize tekrar perma kültür ile ilgili uygulamalar konusunda bilgiler vermeye devam etti. Bizlere ekmemiz için tohumlar da getirmişti. Çok güzel kitap önerilerinde de bulundu.


         İkinci günün sonunda kamptan ayrılmadan önce yine fırsatı değerlendirmek istedim. Ormanın derinliklerine doğru yol aldık. Yemyeşil dev fıstık çamı ağaçlarına, yerlerdeki kozalaklar ve çam yaprakları eşlik ediyordu.  İnanılmaz bir çam kokusu sarmıştı etrafı. Öğleden sonra Çiğdem Hoca'nın ormanın büyüsü eşliğinde oynattığı oyunların bir kısmını deneyimleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.




           Artık dönüş vakti gelmişti. 5. Yaban Hayatı Gözlem Kampı'nda görüşünceye dek; harika deneyimlerle, yeni gönüllüler ve meslektaşlarla tanışmanın mutluluğuyla, Ayşe Hanım ve diğer hocalarla hoş sohbetlerin, edindiğimiz deneyimlerin, Akyatan'ın büyüleyici doğasının etkisiyle kamptan ayrıldım. Ormandan ayrılırken aracın önünden ormana doğru ilerleyen çakal da sanırım bize "hoşçakalın" demek istiyordu. Bu kampta emeği geçen herkese çok teşekkür ediyor, gelecek yıl gerçekleşecek olan kamp çalışmasını sabırsızlıkla bekliyorum....